15 Haziran 2010 Salı
14 Haziran 2010 Pazartesi
Senegal'de Dünya Kupası
Senegallilerle Cuma günkü açılış maçını seyrettim.
Mesai dahilinde G. Afrika - Meksika maçını izlediğimiz iş arkadaşlarımdan Afrika dayanışması bekliyordum. Doğrusu umduğum derecede ilgi göstermediler Güney Afrika'ya.
Sonra Cezayir-Slovenya maçını seyrederken aklımıza bizim Cezayirli müteahhit geldi. Telefon açtık; o da maçı seyrediyormuş. Çok umutluydu ama Cezayir çok kötü bir oyunla kaybetti. Bugün ofise gelen müteahhitle biraz maçı da konuştuk. Gezzal denen o futbolcunun durduk yere kırmızı kart görmesi, kalecinin büyük hatası, Cezayir takımının berbat saç seçimleri vs.
Dün akşam yemek yemeye Türk restoranına gittik. Normalde akşam 7.30-8 gibi en az beş masanın dolu olduğu Türkiş Kebap'ta masalar hemen hemen boştu. Sadece iki masada müşteri vardı.
Yani, takımları Dünya Kupasına katılamasa da, Senegal halkı Dünya Kupası'na büyük ilgi gösteriyor. Tabii bir de Türkiş Kebap'ta televizyon olmaması da cabası.
Bir de şu ilginç durum var ki; Senegal'de ne kdar adamla tanıştıysam, Türk olduğumu öğrenince "bizi 2002'de siz elediniz" diyip hatırlatmada bulunuyor. Bizim golü bizden iyi hatırlıyorlar.
Vuvuzela burada da nefretle anılıyor.
Mesai dahilinde G. Afrika - Meksika maçını izlediğimiz iş arkadaşlarımdan Afrika dayanışması bekliyordum. Doğrusu umduğum derecede ilgi göstermediler Güney Afrika'ya.
Sonra Cezayir-Slovenya maçını seyrederken aklımıza bizim Cezayirli müteahhit geldi. Telefon açtık; o da maçı seyrediyormuş. Çok umutluydu ama Cezayir çok kötü bir oyunla kaybetti. Bugün ofise gelen müteahhitle biraz maçı da konuştuk. Gezzal denen o futbolcunun durduk yere kırmızı kart görmesi, kalecinin büyük hatası, Cezayir takımının berbat saç seçimleri vs.
Dün akşam yemek yemeye Türk restoranına gittik. Normalde akşam 7.30-8 gibi en az beş masanın dolu olduğu Türkiş Kebap'ta masalar hemen hemen boştu. Sadece iki masada müşteri vardı.
Yani, takımları Dünya Kupasına katılamasa da, Senegal halkı Dünya Kupası'na büyük ilgi gösteriyor. Tabii bir de Türkiş Kebap'ta televizyon olmaması da cabası.
Bir de şu ilginç durum var ki; Senegal'de ne kdar adamla tanıştıysam, Türk olduğumu öğrenince "bizi 2002'de siz elediniz" diyip hatırlatmada bulunuyor. Bizim golü bizden iyi hatırlıyorlar.
Vuvuzela burada da nefretle anılıyor.
10 Haziran 2010 Perşembe
Quelle Equipe Gagnera la Coupe du Monde?
Kalbim Arjantin'i istiyor. Ama o olmaz; orada işleri bozmakla mükellef El Dios bulunuyor. Tarihin en güzel kadrolarından biri bakalım nasıl madara olacak?
İspanya da olur diyorum; bakalım Messi olmadan Xavi ve İniesta yine aynı ziyafeti verebilecek mi gözlerimize? Villa, Silva, Ramos... Kadro iyi. "Yeniköy kasabı" da bizim spor medyasını utandırır mı acaba?
Brezilya her daim antipatik gelmiştir bana. Belki 2002'de Rivaldo'nun kendini yere atmasıdır, bilmiyorum ama Brezilya'ya sempatim yok. Ama kadro iyi; en az yarı final; büyük ihtimal final ve hatta kupa.
İngiltere, eh neden olmasın? İyi kadro, Rooney, Lampard, Gerard... Eh, başta Capello olunca, belki o sene bu senedir diyor insan. Olanca antipatikliğine rağmen, İngiltere bana sevimli geliyor acayip bir şekilde.
Fransa: artık Fransa diyince aklıma "le p'tit Nicolas" geliyor. Gerçi ben Pıtırcık'ı severim ama Sarkozy'den hiç hoşlanmam. Zidane sonrası Fransa'da bana sempatik gelebilecek birşey yok. Zaten Fransa sevgim Zizou yüzü suyu hürmetineymiş. Eh bir de Domenech faktörü var ki, Fransa elenir gider en fazla çeyrek finalde. Hatta gruptan çıkamasa yeridir.
Almanya: tüm zamanların en antipatik ırkı, milleti, futbolu, kültürü, ülkesi. Sevemedim Almanları da Almanya'yı da. Futbolu da sıkıcıdır, insanları da bana sevimsiz, nursuz gelir. Ama iyi takımdır, o ayrı mesele. En az çeyrek; hatta belki yarı final.
İtalya: yok, bu sefer İtalya'nın işi bitti. Yine gruptan çıkamazlar gibi geliyor bana.
Hollanda. O total futbol, Rinus Michels, Cruyf, Koeman, Rijkaard, Van Basten, Gullit, Van Broekelen, Bergkamps, Hiddink, Advocaat, Van Gaal ülkesi... Futbolu en güzel oynayan millet bu sıralar eski gücünde değil. Zor. En fazla çeyrek final.
Portekiz? Tek taşla duvar, Sincan yeniyetmesi kılıklı Ronaldo ile Dünya Şampiyonu olmaz. Yanına onun ağırlığını kaldırabilecek birkaç futbolcu daha olsa belki CR7 finale çıkardı.
Uzun lafın kısası, Brezilya İspanya final oynar, sambacılar kazanır.
Let the dice roll...
İspanya da olur diyorum; bakalım Messi olmadan Xavi ve İniesta yine aynı ziyafeti verebilecek mi gözlerimize? Villa, Silva, Ramos... Kadro iyi. "Yeniköy kasabı" da bizim spor medyasını utandırır mı acaba?
Brezilya her daim antipatik gelmiştir bana. Belki 2002'de Rivaldo'nun kendini yere atmasıdır, bilmiyorum ama Brezilya'ya sempatim yok. Ama kadro iyi; en az yarı final; büyük ihtimal final ve hatta kupa.
İngiltere, eh neden olmasın? İyi kadro, Rooney, Lampard, Gerard... Eh, başta Capello olunca, belki o sene bu senedir diyor insan. Olanca antipatikliğine rağmen, İngiltere bana sevimli geliyor acayip bir şekilde.
Fransa: artık Fransa diyince aklıma "le p'tit Nicolas" geliyor. Gerçi ben Pıtırcık'ı severim ama Sarkozy'den hiç hoşlanmam. Zidane sonrası Fransa'da bana sempatik gelebilecek birşey yok. Zaten Fransa sevgim Zizou yüzü suyu hürmetineymiş. Eh bir de Domenech faktörü var ki, Fransa elenir gider en fazla çeyrek finalde. Hatta gruptan çıkamasa yeridir.
Almanya: tüm zamanların en antipatik ırkı, milleti, futbolu, kültürü, ülkesi. Sevemedim Almanları da Almanya'yı da. Futbolu da sıkıcıdır, insanları da bana sevimsiz, nursuz gelir. Ama iyi takımdır, o ayrı mesele. En az çeyrek; hatta belki yarı final.
İtalya: yok, bu sefer İtalya'nın işi bitti. Yine gruptan çıkamazlar gibi geliyor bana.
Hollanda. O total futbol, Rinus Michels, Cruyf, Koeman, Rijkaard, Van Basten, Gullit, Van Broekelen, Bergkamps, Hiddink, Advocaat, Van Gaal ülkesi... Futbolu en güzel oynayan millet bu sıralar eski gücünde değil. Zor. En fazla çeyrek final.
Portekiz? Tek taşla duvar, Sincan yeniyetmesi kılıklı Ronaldo ile Dünya Şampiyonu olmaz. Yanına onun ağırlığını kaldırabilecek birkaç futbolcu daha olsa belki CR7 finale çıkardı.
Uzun lafın kısası, Brezilya İspanya final oynar, sambacılar kazanır.
Let the dice roll...
9 Haziran 2010 Çarşamba
Klima Problemleri
İki hafta önce klimam bozuldu. Ben geceleri klimayı açıp uyuyan bir insanım. Elektrik israfına yol açsa da yeterli bir nedenim var:
Odam ana caddeye bakıyor. Eğer, klimayı çalıştırmayıp pencereyi açarsam, beraberinde, pek tabii ki, panjuru da kaldırmam gerekiyor. Ancak, kapalı pencere + kapalı panjur ikilisi sayesinde ana caddeden gelen trafik gürültüsü, yakındaki havaalanına inen uçakların vorultusu, daha önce blogda bahsettiğim bekçilerimizin pencere altı horultusu ve sabah gün doğanda penceremin önündeki hurma ağacına dadanan kuşların cıvıltısı kesiliyor; iyi bir uyku çekebiliyorum.
Eğer panjur ve pencere açıksa, Bebek trafiğini andıran Corncihe Ouest trafiğini ve diğer bilumum nahoş sesi duyuyorum. Bir de içeri dadanan sivrisinekler...
İşbu sebeple, geceleri hava sıcaklığına karşı sürekli klimayı açık tutuyorum. Tabii soğuk havanın sivrisinekleri uzak tutmasının da etkisi var.
Ancak, iki hafta kadar önce saadet zincirim koptu, klimam bozuldu. Hiç çalışmamaya başladı.
Bir tamirci bulduk, bu vatandaş bu cumartesi geldi, tek tek klimaları kontrol etti. Kiminin gazı bitmiş, kiminin başka problemi var. Adamlar yaptı tamirini gitti. Ama o gün büyük bir hata ettim ve kendi odamdaki klimanın tamir edilip edilmediğini kontrol etmedim. Bir de bunun üstüne gece klimayı çalıştırmayı unuttum.
Pazartesi günü klimaların tamir edildiğini hatırlayıp çalıştırmayı akıl ettim nihayet. Velakin benim klima yine çalışmıyordu.
Pazartesi akşam tamir edilen klimayı gece kullandım. Sonra salı gece çalıştırdım yine sorunsuzca. Fekat çarşamba sabah kalkıp da klimayı kapatmak istediğimde klimanın kapanmak bilmediğini gördüm.
Klimanın laneti bu olsa gerek. Gündüz 30 derecede yüzde yetmiş nem, gece 27 derece.
Fakat daha bitmemiş. Klimacıyı tekrar çağırdık tamir etsin diye, bu sefer adam tüm uzaktan kumandaları toplayıp gitmiş ne akla hizmetse. Hiç değilse ofisteki klimamı çalıştırabiliyordum önce; şimdi o da çalışmaz oldu.
İlkokuldaki havuz problemlerinin yerini klima problemleri alsın.
Odam ana caddeye bakıyor. Eğer, klimayı çalıştırmayıp pencereyi açarsam, beraberinde, pek tabii ki, panjuru da kaldırmam gerekiyor. Ancak, kapalı pencere + kapalı panjur ikilisi sayesinde ana caddeden gelen trafik gürültüsü, yakındaki havaalanına inen uçakların vorultusu, daha önce blogda bahsettiğim bekçilerimizin pencere altı horultusu ve sabah gün doğanda penceremin önündeki hurma ağacına dadanan kuşların cıvıltısı kesiliyor; iyi bir uyku çekebiliyorum.
Eğer panjur ve pencere açıksa, Bebek trafiğini andıran Corncihe Ouest trafiğini ve diğer bilumum nahoş sesi duyuyorum. Bir de içeri dadanan sivrisinekler...
İşbu sebeple, geceleri hava sıcaklığına karşı sürekli klimayı açık tutuyorum. Tabii soğuk havanın sivrisinekleri uzak tutmasının da etkisi var.
Ancak, iki hafta kadar önce saadet zincirim koptu, klimam bozuldu. Hiç çalışmamaya başladı.
Bir tamirci bulduk, bu vatandaş bu cumartesi geldi, tek tek klimaları kontrol etti. Kiminin gazı bitmiş, kiminin başka problemi var. Adamlar yaptı tamirini gitti. Ama o gün büyük bir hata ettim ve kendi odamdaki klimanın tamir edilip edilmediğini kontrol etmedim. Bir de bunun üstüne gece klimayı çalıştırmayı unuttum.
Pazartesi günü klimaların tamir edildiğini hatırlayıp çalıştırmayı akıl ettim nihayet. Velakin benim klima yine çalışmıyordu.
Pazartesi akşam tamir edilen klimayı gece kullandım. Sonra salı gece çalıştırdım yine sorunsuzca. Fekat çarşamba sabah kalkıp da klimayı kapatmak istediğimde klimanın kapanmak bilmediğini gördüm.
Klimanın laneti bu olsa gerek. Gündüz 30 derecede yüzde yetmiş nem, gece 27 derece.
Fakat daha bitmemiş. Klimacıyı tekrar çağırdık tamir etsin diye, bu sefer adam tüm uzaktan kumandaları toplayıp gitmiş ne akla hizmetse. Hiç değilse ofisteki klimamı çalıştırabiliyordum önce; şimdi o da çalışmaz oldu.
İlkokuldaki havuz problemlerinin yerini klima problemleri alsın.
6 Haziran 2010 Pazar
Anket
Bu fotoğrafta görülen manzara-i umumiye şudur.
Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın şahsi web sayfasında bakanın performansına yönelik bir anket düzenlenmiş ve ziyaretçilere bakanın icraatlerini başarılı bulup bulmadıkları sorulmuş.
6 Haziran Senegal saatiyle 16.30 civarında ziyaretçiler büyük oranda başarısız bulmuş kendisini.
E, iki yıllık youtube ve birkaç günlük google yasaklarıyla ne bekleniyordu ki başka?
Tren kazalarını hiç söylemiyorum bile.
Bence kendisinin seçim mottosu "yassah hemşerim!" olsun; günün anlam ve önemine bianen.
5 Haziran 2010 Cumartesi
Koca Ragıp Paşa
Eski sadrazamlardan Koca Ragıp Paşa'nın bir mısra-ı bercestesi vardır:
"Sorsan mağdurunu gaddar kendin gösterir."
Bugün Taraf'ta Tuba Tekerek'in haberi üzerine bunu düşündüm.
Yine Taraf'ta Roni Margulies'in yazısı ise muhteşemdi. Hak, adalet, mazlum, mağdur... Bu kavramları benimsemiş, hep ezilenin yanında olan Margulies'i görünce; bizim kudurmuş "adalet savaşçıları" çok yavan ve ikiyüzlü geliyor.
"Sorsan mağdurunu gaddar kendin gösterir."
Bugün Taraf'ta Tuba Tekerek'in haberi üzerine bunu düşündüm.
Yine Taraf'ta Roni Margulies'in yazısı ise muhteşemdi. Hak, adalet, mazlum, mağdur... Bu kavramları benimsemiş, hep ezilenin yanında olan Margulies'i görünce; bizim kudurmuş "adalet savaşçıları" çok yavan ve ikiyüzlü geliyor.
2 Haziran 2010 Çarşamba
Eşeğini Dövemeyen ....
semerini döver. Ben bu gösterilerde nümayişlerde filan bayrak yırtan yakan tepinen tipler için böyle düşünürüm.
Birader, eline aldın İsrail'in bayrağını, yaktın da ne oldu? Çiğnedin Amerikan bayrağını da Irak'ı mı kurtardın? Yunan bayrağına tükürünce Girit'i geri aldık da haberim mi olmadı?
Çıkıp dünya sahnesinde bir iş beceremeyenler, işte böyle güruh ortasında delikanlılık eder, onun bayrağını, bunun kuklasını yıkar. Kendini rahatlatır, içindeki kinini kusar, ama milletin üstüne başına kusup bir de ortalığı batırır.
Faşizm, şovenizm, linç kültürü, lumpenizm hep bu tür ortamları sever. Nerede çaresiz ama gaza gelmiş kitleler görür, orada kah kukla yaktırır, kah bayrak yırttırır, kah dükkan yağmalattırır, kah tecavüz ve yağma ettirir.
Haydi bu mob kültürüdür, lumpendir dedik. Aslında burada lumpenleri fiştikleyen medyayı da es geçmemek lazım. Dün üç beş Ermeni Türk bayrağı yaktı diye sağı solu vaveylaya veren Türk medyası -Kemalistinden cemaatçisine hepsi birden- şimdi bayrak yakacak "yiğitlere" kibrit uzatma yarışında. Dün 6-7 Eylül'ü yaptıran da bunlar değil miydi?
Böyle hak aranmaz, böyle adalet olmaz. Akılla, mantıkla, sakin kafayla oturup düşünmek lazım.
Allah akıl fikir versin.
Birader, eline aldın İsrail'in bayrağını, yaktın da ne oldu? Çiğnedin Amerikan bayrağını da Irak'ı mı kurtardın? Yunan bayrağına tükürünce Girit'i geri aldık da haberim mi olmadı?
Çıkıp dünya sahnesinde bir iş beceremeyenler, işte böyle güruh ortasında delikanlılık eder, onun bayrağını, bunun kuklasını yıkar. Kendini rahatlatır, içindeki kinini kusar, ama milletin üstüne başına kusup bir de ortalığı batırır.
Faşizm, şovenizm, linç kültürü, lumpenizm hep bu tür ortamları sever. Nerede çaresiz ama gaza gelmiş kitleler görür, orada kah kukla yaktırır, kah bayrak yırttırır, kah dükkan yağmalattırır, kah tecavüz ve yağma ettirir.
Haydi bu mob kültürüdür, lumpendir dedik. Aslında burada lumpenleri fiştikleyen medyayı da es geçmemek lazım. Dün üç beş Ermeni Türk bayrağı yaktı diye sağı solu vaveylaya veren Türk medyası -Kemalistinden cemaatçisine hepsi birden- şimdi bayrak yakacak "yiğitlere" kibrit uzatma yarışında. Dün 6-7 Eylül'ü yaptıran da bunlar değil miydi?
Böyle hak aranmaz, böyle adalet olmaz. Akılla, mantıkla, sakin kafayla oturup düşünmek lazım.
Allah akıl fikir versin.
1 Haziran 2010 Salı
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)