25 Şubat 2011 Cuma

Tehran


Senegal'den avdetimin üzerinden bir ay geçmişti ki, başkan ile İran'ın başkenti Tahran'a gitmemiz gerekti.

Tahran'a gidiş nedenimiz, Türkçe adı Ekonomik İşbirliği Teşkilatı ya da Örgütü, İngilizce adı ise Economic Cooperation Organization olan, Türkçe'de EİT, ecnebi dillerde ECO diye kısaltılan uluslararası organizasyon ile benim çalıştığım kurum arasında bir mutabakat zaptı imzalanacak olması idi.

Daha fazla açıklamada bulunmadan önce, bu ECO nedir onu açıklamak lazım.

ECO, 1985 yılında Türkiye, İran, Afganistan ve Pakistan tarafından kurulan, daha sonra Orta Asya'daki cumhuriyetlerin bağımsız olmasıyla beraber onların da üyeleri arasına katıldığı bir uluslararası kuruluş. Merkezi Tahran. Üye profiline baktığınızda über-lüzumsuz, süper-ense, hiper-hayırsız, mega-boktan ve ultra-kıçıkırık bir olayı olduğu zaten bir çırpıda anlaşılıyor. En büyük, abi rolündeki üyesi Türkiye ve İran olan bir organizasyondan insanlığa bir hayır dokunması zaten mümkün değil. Bu bitirim ikiliye yancı pozisyonunda Pakistan'ı eklediğiniz vakit zaten Medrano sirkine eşdeğer bir güzellik yarattığınızı gururla farkediyorsunuz.

Bizimkiler de farketmiş olacak ki, bu ahmak kuruluşa daha Irak'ı da üye yapmaya çalışıyorlar. On küsuruncu EİT zirvesi aralık ayında İstanbul'da yapıldığında zirveye yancı sıfatıyla iştirak eden Talabani'ye davet iletildi. O da kabul ediyoruz şeklinde eveleyip geveledi.

Halbuki ben Talabani'nin yerinde olsam bu soytarılığa bir son vermek adına şok edici ama şırrrak diye milletin suratına inecek tokat gibi bir hareket yapardım. Ne yapardım?

Vakti zamanında Groucho Marx üyesi olduğu bir klübe yazı göndererek şöyle demiş: "Beni üyeliğe kabul eden bir klübün üyesi olamam. İstifamı kabul ediniz."

İşte ben de Talabani'nin yerinde olsam, ömrü hayatımda bir kere düzgün, adam gibi bir iş yapar, bu lafı derdim. Irak'ı üye olarak kabul eden bir kuruluşun üyesi olarak kalamayız. Irak olarak istifa ediyoruz.... Hem de mahkeme duvarı suratlı Apê Celal (Kürtçe: Celal Amca) hayatının ilk esprisini de yapmış olur, tüm dünya basınında espri yapabildiği haberleriyle manşet olurdu.

Gerçi Irak'a gelene kadar, Afganistan ve Pakistan var ama, onlarınkini çevre yapma arzusuyla yanıp tutuşan ve çaresizlik ve arkadaşsızlıktan her önüne gelen klübe üye olup kız düşürmeye çalışan ergen psikolojisi (abazalık ile maymun iştahlılığın doyumsuz kombinasyonu) ile açıklayabiliriz.

Bu arada az önce bahsettiğim iğrenç EİT zirvesine ben de kurumumu temsilen katılmış idim -tabii başkan da vardı yani esas temsil eden oydu, ben daha çok çanta taşıyarak temsil görevimi eda etmiştim. O zirveden bir foto:

Fotoda görülen Ahmedinejad ve Karzai. Muhteşem insanların katıldığı bu zirveden başka fotolar da var ama hala fotoğraf yüklemeyi öğrenemediğim için diğerlerini sonra yüklerim -inşallah. Hatta bu yukarıdaki fotoğrafı da yükleyip yükleyemediğimi bilmiyorum şu an.

EİT neden bu kadar aşağılanmayı hak eden bir kuruluş peki?

Üyelerinin Türkiye, İran vs gibi ülkeler olması tek neden değil. Esas nedeni, bu örgütün hiçbir iş yapmaması ve bu durum bilindiği halde sırf mollalarla papaz olmamak için bu komedinin yıllardır devam ettirilmesi.

En ufağından, mütevazisinden kuruluşların bile on milyonlarca dolarlık bütçeleri olurken, EİT'in yıllık bütçesi üç (three) milyon dolar, ve -esas komik nokta burası- bu kuş yemi kadar bütçenin de yüzde doksanı personel giderlerine gidiyor. Yani adamların ekonomik işbirliği yapmak ve proje yürütmek için yılda topu topu üçyüz bin doları var.

İşte bu durumda, en azından beklenir ki, adam gibi bir proje yapsınlar bari. Halbuki bu adamlar da atom enerjisinden gümrük birliğine, hat sanatından domates tohumculuğuna kadar akla gelen gelmeyen ne kadar alan varsa hepsinde bir şekilde var olmaya, boy göstermeye çalışıyor. Yüzlerce komite, çalışma grubu, konsey vs. El atmadıkları konu yok.

O kadar faaller ki, adamların on yılda -ABD tarafından işgalinden bu yana- Afganistan'da elle tutulur biçimde yaptıkları yegane iş, Kabil Hayvanat Bahçesinin ıslah edilmesi. Şaka gibi ama unutmamak lazım ki adamların kendisi şaka gibi.

Bu arada uykum geldi, bu dangalak serüvenin devamı bir başka bahara kaldı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder