Dakar'ın ve dolayısıyla Afrika kıtasının en batı noktası olan noktada Afrika Rönesansı adlı bir heykel yaptırıldı. Nisan ayı başında da açılışı oldu.
http://en.wikipedia.org/wiki/African_Renaissance_Monument adresinde görülebilir.
20 küsur milyon dolara patlayan bu "eser" tam bir para israfı. Millet hakikaten çöpten yiyecek toplarken böylesine akıllara seza bir işe kalkışmak az görülür.
Heykelin sanat değeri meselesi var ki, Stalinisk ve olabildiğince grotesk bir şekilde yapılmış olan bu heykelden daha kitsch bir eser daha düşünemiyorum. Ancak ve ancak o meşhur "Ağlayan Çocuk" portresini devasa boyutlarda büyütüp Dakar meydanına assalar bu lezzeti, bu kitsch seviyeyi yakalayabilirlerdi. "Ağlayan Çocuk" da ne prim yaptı Türkiye'de ama... Minibüslerin arka camlarında, über-bilimsel Sızıntı dergisinin ilk kapağında, dersane duvarlarında... Biz kitsch sanattan hoşlanıyotuz arkadaş.
Demek ki, getirsek bu Rönesans heykelini Ulus Meydanı'nın göbeğine değil de göbeğindeki heykelin karşısına diksek hiç sırıtmayacak. Millet bakıp bakıp "vay yavrum, seni ağlatan eller kırılsın!" filan deyip "hisli duygularla" empati kuracak. Senegal halkının/devletinin önlenemez kitsch sevgisiyle empati kuruyoruz. Bakınız, bizim de kendi nurtopu gibi Rushmoreımtrak kitsch'imiz olmuş bile:
Her neyse, Senegal'e dönelim. Tabii, deli deliyi tekkede, hacı hacıyı Mekke'de bulurmuş misali, bu avant-garde abideyi inşa etme işi Kuzey Kore'ye tevdi edilmiş. Kim İl Sung ve onun sadık evladı ve elçisi Kim Jong İl için devasa abideleri büyük bir zevkle ve iştiyakla haldır huldur yapmakta olan bu devlet için, "Afrika Rönesansı" çerez kalırdı. Kaldı da nitekim. Abidenin bitiminin ardından artan malzemeyle her biri yumruk kadar yumruk kadar miniminnacık "Afrika Rönesansı" heykelleri üretip spot piyasaya sürmeyi planlıyorlarmış. "Herkes bir tane alsa bir Euro'dan, 13 milyon heykel satarız; o da 13 milyon Euro yapar, yol masrafını çıkarırız" diye hesap kitap yapan Koreli kaynıyor ortalık.
Gerçi ben o abideyi layıkıyla yapacak başka bir ülke daha biliyorum, şöyle seri üretim heykel imal etmek suretiyle sanatta Fordizm tadı yakalamayı başarmış, "tükürürüm böyle sanatın içine!" diye sanata gönül veren yiğitleri bağrından çıkarmış, başkentinin her köşesine keçi heykeli dikecek kadar plastik sanatlar meftunu, müzelerdeki antik heykellerin cinsel organına sünnet operasyonu düzenleyecek kadar sanat sevdalısı gençleri barındıran bir ülke var. Hem böyle heykel tandansı var bu ülkede, hem de "dünyanın en büyük x'ini yapacağız." diyecek kadar büyüklük merakı. Hem bunlar o yumruk büyüklüğündeki heykelleri kendi memleketlerinde de devlet dairelerine koyar, kendi vatandaşına da satardı. Üstelik o heykellerin malzemesinden de çalar, içine deniz kumu koyardı. Afrika Rönesansı heykelinin alnında deniz kabuğu.... Neyse, fırsat kaçmış sayılmaz. Senegal kaçtıysa Venezuela var. Kitsch-perver diktatör biter mi dünyada!
Konu yine dağıldı. Heykel sanat bakımından facia. Ama bir de işin absürd bir yanı var. Yani şimdiye kadarki kısmından daha absürd bir durum mevcut:
Abideyi çizen, tasarlayan kişi Senegal'in mevcut cumbabası. Hazret-i şahaneleri sanattan anlıyor. Heykelin turistleri çekeceğini ve kısa sürede kendini amorti edeceğini söyleyerek ekonomi ve turizmden de aynı ölçüde anladığını, bu işin piri olduğunu da ispatladı.
Bitmedi. En güzeli de şu: bu zat, şimdi abidenin fikir babası ve mimarı olması hasebiyle yüzde otuz beş telif ücreti istiyor.
İşte Afrika Rönesansı böyle. Albert Speer bunları görse gözleri nemlenirdi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder