30 Nisan 2010 Cuma

Ben Bekçinin Horlayanını Severim

Senegal'deki ofisimiz Fann Mermoz Corniche Ouest diye tabir edilen bir semtte, Kordonboyu olarak nitelendirilebilecek bir bulvarın üzerinde bulunuyor. İki katlı, bahçeli bir villamız var.

Afrika'da değişmez bir kural olarak, zenginlerin, bilhassa da zengin beyazların yaşadığı villalar bekçiler tarafından korunuyor. Bekçisiz villa yok.

Bekçi dediğim ise, ayda bir avuç paraya çalıştırılan, silahsız adamlar. Senegal'de en düşük maaşlı kişiler bunlar olabilir. Çünkü iş herhangi bir nitelik gerektirmiyor. Var olmak gerekli ve yeterli tek nitelik. Öyle gürbüz, çamyarması filan gibi şartlar aranmıyor.

İşin tuhaf yanı, adamlara silah verilmediği için, hırsızlara karşı yapabilecekleri pek bir şey de yok. Eğer güçlü kuvvetliyse boğuşabilir, değilse bağırır çağırır, o kadar. Öyle Avrupa'daki gibi hırsızı görünce polise telefon edip sakince bir köşede bekleme opsiyonu da geçerli değil. Yani bu villalarda yaşayan insanların, eğer alarm gibi özel birtakım tedbirleri yoksa, işleri Allah'a havale.

İşte bizim bekçilerimiz de böyle. Nöbetleşe bekçilik yapan bekçilerimizin bir ilginç yönü de uyuyarak nöbet tutmaları. Dünya nöbetçilik literatürüne "uyurken ev korumak" metodunu kazandıran bekçilerimiz, ofis binasının kapısının önünde (zincirleme isim tamlamasına gel!) yatıp uyuyarak emniyetimizi sağlıyorlar.

Yattıkları yer de benim odamın tam altı. Ben zemin katta değil, birinci katta kalıyorum ama penceremin altında bir bekçinin uyuyor olması bana nasıl bir güven, nasıl bir huzur veriyor bilemezsiniz. Çünkü, bu hayatta hiçbir şey, uyuyan bir bekçi kadar hırsızları çeldirici olamaz.
Eskiden Galyalılar boş yere Romalılar'a karşı uyuyan kazları bekçi yapmamış. İnsanın uyuyanı bekçi olur da kazınki olmaz mı?

Demek ki, iyi bir bekçi olmanın ilk şartı, iyi uyuyabilmek. Ne kadar derin uyursa bir insan, o kadar başarılı bir bekçi olur. İyi uykunun bir diğer bileşeni de horlamak. Horlayan bir insan sadece iyi ve derin bir uyku uyumuyordur. Aynı zamanda uykudan keyif, hatta zevk alıyordur.

Horlamanın bir bonusu, hırlıya hırsıza, uğursuza "burada iyi bir bekçi uyuyor" dedirtmesi, yedi düvele korku salmasıdır. Horultuyu duyan hırsız, o evin iyi korunduğunu anlayacak, başka evlere yönelecektir.

Gerçi bunun bir üst "level"'ı da uyurgezer bekçi. Yani uyurgezer bekçiniz varsa, emin olabilirsiniz ki, adam bir yandan uyuyarak bekçiliğin en temel görevini eda edecek, bir yandan da uyurken gezerek bahçenin her bir köşesini kolaçan edecek. Tabii, hem horlayan hem de uyurgezer olması bir bekçi için crème de la crème bir durumdur. Bekçiler kralıdır o bekçi. Gözünüz kapalı, koca memleketi bile emanet edebilirsiniz.

Bizim bekçiler maalesef o kadar elit değil. Seyyar değiller; uyurken sabit duruyorlar şimdilik. Ama en tecrübelileri esaslı horluyor. Bilmeyen biri kolaylıkla aslan kükremesi sanabilir. Zaten bizim ofisin Dakar'da "Aslanlı Ev" diye bilinmesinin nedeni de bu. Benim pencerenin altında uyuduğu için genelde o uyurken ben uyuyamıyorum horultusundan. Yani insanı böyle gece ayakta tutma gibi bir fonksiyonu da var.

Diğerleri daha genç ve toy oldukları için o kadar gürültülü horlayamıyorlar. Yavaş yavaş olacak inşallah. Roma bir günde kurulmadı, Dünya bile 6 günde yaratıldı. Bu işler emek ister, tecrübe ister.

Tabii günlerinin tamamını uyuyarak, yani "teyakkuz" halinde geçirmiyorlar. Arasıra, böyle dinlenmek icab ettiği zaman çekirdek çitiyor, yer fıstığı yiyorlar. Bu aktiviteler asla ama asla tek başına gerçekleştirilmiyor; mutlaka komşu villaların bekçileriyle sosyalleşme vesilesi haline getiriliyor. Aynı zamanda bir nevi Milli Güvenlik Kurulu toplantısı niteliğini taşıyan bu faaliyetlerde iç ve dış tehdit kavramları üzerine mütâlâda bulunan bekçiler, birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğumuz şu zorlu günlerde alınması gereken asayiş tedbirleri hakkında fikir teatisinde bulunuyorlar. Böylece, dahili ve harici bedhâhlara da gözdağı verilmiş olunuyor.

Hasılı, bekçilik kolay iş değil.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder