Bugünlerde Kemal Kılıçdaroğlu'nun adı çok sık telaffuz ediliyor. CHP Başkanlığına adaylığını koydu çünkü. Karşı çıkanlar, destekleyenler... Kürt, Alevi, Dersimli kimliğini öne çıkaranlar, bu kimliğini bastırmaya çalışanlar. Ne yapacağından çok ne olduğu veya olmadığıyla ilgileniyor insanlar. Dürüst ve memur yine Kılıçdaroğlu'nun adıyla beraber telaffuz edilen kimlik belirleyen kelimeler.
Şüphesiz ki kimliğimiz hareket alanımızı kısıtlıyor, belirliyor ama yine de kimlikten bağımsız bir hareket alanımız da mevcut. Ya da şöyle diyebiliriz ki, kimliğimizin belirleyicilikte rol oynamadığı ya da az rol oynadığı sahalar da mevcut.
Şu an Türkiye'de bulunmadığım için Kılıçdaroğlu ne dedi, hangi konuda ne düşünüyor, ne yapmayı vaat ediyor, bilmiyorum. Ancak, az sayıda gazeteyi takip ediyorum ve Ekşi Sözlük'ten konuyla ilgili yazılanları okuyorum. Genel bir fikre sahibim.
Sözlük'te yazıldığına göre kendisi Kürt meselesi, AB ve ekonomiye dair birtakım politika ipuçları vermiş. Demiş ki, AB'ye sorarız, bizi istiyor musunuz diye; İstiyorlarsa tamam, istemiyorlarsa Hindistan, Çin ve Rusya ile üçlü ittifak gibi birşeylere yöneliriz. Eğer bunları dediyse, kendisi MHP ve mainstream CHP'nin bu konudaki fikirlerini aynen tekrar etmiş. Bu cephede yeni birşey yok. Açıkça AB'ye hayır diyemiyor, böyle milli onur sosuna bulandırılmış bir istemezükçülük yapıyor. AB kriterlerini istemiyorum, AB'ye de karşıyım ama bunu ben söylemem, Avrupalı'ya söyletip seçmene "bak, biz istiyoruz ama bunlar bizi istemiyor" mesajı verecek.
Kürt meselesinde de Kürt kimliğine ve devletçe 80 yıldır ihlal edilen bireysel haklara hiç değinmeden, bölgeye devletin fabrika kuracağını, orada sorunun ekonomi olduğunu iddia etmiş. Bu da klasik dirijist, vesayetçi, şefçi, paternalist, korporatist ve solidarist tek-parti politikalarına geri dönüş sinyalleri vermek demek. Böylesi bir ekonomik indirgemecilik 1930'larda da 1950'lerde de Türkiye'ye büyük zarar verdi. Haydi o zaman ufuk dardı vs. Ama aynı zırvalar 21. yüzyılda yenirse ödenecek fatura çok kabarır. Diyarbakır cezaevi, kotrgerilla, zorunlu göç, baskı gibi devletin "hayırlı" icraatleri neticesinde bugün Kürt meselesi bu kadar giriftleşmiştir. Kılıçdaroğlu bu konuda suspus.
Yukarıdaki paragrafla bağlantılı olarak, Kılıçdaroğlu öğrencilere bol bol yurt vaat etmiş. Gümrük birliğinden de çekilmekten bahsetmiş. Çok tanıdık laflar, tanıdık bir zihniyet. İsmet İnönü, Recep Peker ve Şükrü Saraçoğlu el sallıyor!
Kapalı bir ekonomi, malımızı alanın malını alırız merkantilizmi, devlet güdümünde iktisat, devletleştirme furyası, tepeden inmecilik, elitizm. 1920'lerin ortasından bu yana Türkiye'nin canına okuyan o kabuğuna çekilmecilik çirkin başını bir kez daha gösteriyor.
Vaktinde Boğaz'a köprü yaptırmamak için saçmalayanlara gün doğdu. Fakirlikte eşitlenmeyi, tesviye makinesinden çıkmışçasına yontulmayı arzulayan varsa buyursun oraya.
Kılıçdaroğlu'nun söylemi, bu bilgiler ve doneler ışığında, bilindik Kemalist söylemden öteye gitmiyor. Bir yenilik yok şimdilik. Peki,millet niye durduk yere gaza geldi öyleyse, eğer söylem değişmediyse?
Uykum geldi, onun da cevabını yarın vereyim.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder