19 Mayıs 2010 Çarşamba

Deus Ex Machina; ya da Cila Tutmazsa Ne Olacak? Cilt 2

Bir yandan dedim ki, Kılıçdaroğlu'nun vaatleri yeni, açılımcı, rahatlatıcı, Türkiye'nin ve dünyanın dinamiklerine uygun değil. Öte yandan, medyada ve kamuoyunda Kılıçdaroğlu -yazının geri kalanında K. olarak zikredilecektir- bayağı bir destekçi buldu, insanlar K.'ya ciddi ciddi umut bağladı, efkar-ı umumiye kendisinden büyük beklenti içine girdi. Bunlar birbiriyle çelişmiyor mu? Eğer adam yeni bir söylem geliştirmediyse, bu neyin umudu?

Bir defa, şimdi söyleyeceklerim K.'nın adı, kimliği, kişiliği ve duruşundan bağımsızdır. Onun yerine başka birisi de olsa geçerli bu söyleyeceklerim. K. özelinde söylenecekleri sonra söyleyeceğim.

Ülkenin en büyük medya patronu ve ondan maaş alan gazeteciler ile televizyoncular, ülkenin en büyük baskı/çıkar gruplarından birini oluşturan bir "işadamları klübünün" mensubu olan, Türkiye'nin en zengin, en köklü aileleri, sokaktaki alelade adamlar, saçına şuradaki gibi fön çektiren angaje teyzeler filan... Bunların ortak noktası, ortak talebi ne olabilir ki hep birden K.'ya umut bağladılar?

Elindeki muhteşem medya-tv gücünü apoletlilerin emrine amade kılan, yıllar yıllar önce kurgulanmış seks kasetleri ile hükümet deviren patron, elbette ister ki medyadaki gücü siyaseti etkilemeye devam etsin. Pijamkayla başbakan karşılamaya, emrindeki köşe yazarlarıyla başbakan azarlamaya berdevam. Mahkemenin -haklı ya da haksız biçimde- kendisine kestiği yüklü meblağdaki vergi cezasını ödemesin. İşler eskisi gibi tıkırında gitsin ister.

Gazeteciler, televizyoncular, bundan yıllar önce, anayasa kitabı krizi sırasında parlatmaya çalıştıkları lider adaylarından istedikleri randımanı alamamışlar, arzu ettiklerinden bambaşka bir hükümet teşekkül etmişti. O hükümet de iyi kötü, doğru yanlış birtakım işler yaptı, ama her yaptığı bu gazetecileri rahatsız etti. Bir bakıma sınıf kavgası idi ama bir bakıma avanta kavgası da verdiler.

İşadamlarının kavgası ise tamamen sofra kavgası. İstedikleri gibi at koşturan, devlete sırtını dayayıp güya "burjuva" olan beyzadeler, sofrada kendine de tabak ve yer isteyen, sofranın sakinlerinin yediğinden yemek isteyen "newcomer"ları istemiyor. Ama bir defa ok yaydan çıktı; sermaye Anadolulu muhafazakar, ama sırtını devlete daha az dayayan, şimdilik küçük sermaye sahibine akıyor.

Asker, her zamanki gibi etkili olmak, Ergenekon'un ve yaptıkları "icraatlerin", yedikleri haltların üstünü kapatmak istiyor.

İşte bu nedenledir ki kaç gündür medyada K. güzellemesi seyrediyoruz. İşte bu nedenledir ki K.'nın selefi çok çabuk gözden çıkarıldı.

Olay K. olayı değil, zemininin kaybeden, statüsünü yitirme tehlikesiyle karşı karşıya bulunan oligarşinin mevzisini koruma refleksidir. Bu refleksin şu an sarıldığı dal K.'dır.

Yani burada iş, "hubb-u Ali değil; buğz-u Muaviye" diye tabir edilen olaydır. K.'nın kimliği değil, K.'nın karşısındakilerin kimliği ve icraatleridir ona gösterilen teveccühün sebebi. Bu nedenle K.'dan beklenen de mevcut hükümetin yaptıklarını tersine çevirmektir.

CHP'nin klasik dünya görüşü de zaten anti-liberal, anti-demokrat, faşizan, dirijist, paternalist, vesayetçi, şefçi, tek-partici, elitist, korporatist, katı laik, pozitivist, nasyonalist, merkantilist ve santralist olduğu için, destekçilerin isteklerine ve taleplerine uymaktadır. Başka bir destekçi, mesela Abdüllatif Şener, yine taleplere bir miktar uyardı ama bu daha pragmatik bir desteği beraberinde getirir, tarafların dünya görüşleri bu kadar uyuşamazdı. K., kendisinden beklenenleri yapmasını sağlayacak ideolojik donanıma/eğilime/endoktrinasyona sahip biri. Daha kısacası, başarılı bir devşirme örneği.

Pekiyi, K.'ya karşı mahalleden gelen eleştiriler ne yönde? Haklı mı bu eleştiriler?

O da öbür yazıya...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder