3 Mayıs 2010 Pazartesi

What Not To Cook

Aşçımız, adını vermekten şimdilik vazgeçtim, Türk yemekleri yapmak hususunda alışılmadık derecede beceriksiz. Senegal yemeklerini bir Ümit Ustaymışçasına çok lezzetli bir şekilde yapan bu hanım kişi, iş bizim yemeklere gelince bir anda Mrs. Hyde kesiliveriyor.

Yemeğin içine hangi malzemeden ne kadar koyacağını bilemiyor; yanlış malzemeyle felaket düzeyinde kötü yemekler yapıyor. Düdüklü tencerenin ne olduğunu bilmiyor, hangi yağın nerede kullanılacağından bihaber. Cezayir’den hediye gelen düdüklü tencerede pilav yaptı.

Buna ek olarak, kendisi bir de takıntılı. Bazı malzemeleri bir yemeği olmazsa olmazı addedip, her yemeğe ondan ölçüsüzce koyabiliyor. Her yemeğe bolca soğan, tuz ve iri kıyılmış domatesleri fütursuzca koyan bu aşçı beni yemekten öyle soğuttu öyle soğuttu ki en sonunda soğanı toptan yasakladım. Tuz da koydurmuyorum. Şimdiki mücadelem domates üzerine.

Fakat, dediğim gibi, kendisi obsesif. Kuru soğanı yasakladım diye gitmiş kuru fasulyeye yeşil soğan doğramış. Benim binbir cefayla yaptığım kısırı kuskus pilavı sanıp pişirmiş. Domates yasağı koymama rağmen hala iri iri domatesler görüyorum yemeklerde. Yasak filan taktığı yok.

Geçenlerde menemen yapmasını öğreteyim dedim; nafile. Övünmek gibi olmasın ama iyi menemen yaparım. Ama bu kadına menemeni öğretemedim. Halbuki çok kolay.

Aslında problemin bir kısmı Senegal’in yemek kültürüyle ilgili. Senegal’de malzeme az: sebze dediğin genelde ithal ve çok pahalı. Süpermarkette dolma biberin kilosu 12 euro. Domates bile 1 euro. Böyle olunca, millet de eciş bücüş sebzeyi yemekte kullanıyor ucuz diye. Az çeşit sebze demek, az çeşit sebze yemeği demek. Bir de et konusunda sıkıntı var. Et pahalı, herkes alamıyor. Ayrıca sıcak bir iklime sahip olan Senegal’de koyunların eti az yağlı oluyor. Kuyruk yağı desen hiç yok; soğuk olacak ki hayvan yağ depolama ihtiyacı hissedecek.

Bir tek balık bol. Onu da soğuk hava deposu olmadığı için tuzlayıp saklayabiliyorlar. Ayrıca balığın iyisi Dakar’ı hiç görmeden doğrudan Avrupa pazarına satılıyor. İyi balık da çok pahalı. Mesela lagos balığı 15-20 euro filan. Bu haliyle sıradan insanların alması zor.

Tahıl olarak buğday yaygın değil. Pirinç Senegal’in her şeyi; ama ülkede yetişmiyor, Tayland’dan getiriyorlar. Manyok tarımı bol, tatlı patates hakeza.

Böyle olunca, ülkenin ana yemekleri çebucen (blogumdaki ilk makaleye gidiniz), çebuyap ve yasa’dan ibaret oluyor. Çebuyap pirinç-et demek. Sebzesi olmayan ve balığın yerine kırmızı et kullanılan çebucen düşünün. Yasa ise soğanla yapılan, adını dahi duymak istemediğim bir yemek.

Ülkede pirinç de biliniyor, dolma biber de. Ama biber dolması yok. Aslında dolma ve sarma çeşitlerinin hiçbiri yok. Coğrafi olarak Akdeniz ve Avrupa mutfaklarına uzak olması, buralarla etkileşime girmesini engellemiş.

Bu nedenle, bizim aşçı için soğan vazgeçilmez. Kadın domatessiz tuzsuz yemek düşünemiyor. İşkembe çorbasına soğan atacak kadar kendinden geçen bir insan için, benim gibi domates, soğan ve tuz yemeyen birini anlamak mümkün değil.

Bir dahaki makalede en çok özlediğim yemekleri sıralayacağım herhalde.

1 yorum: